30 Mayıs 2014 Cuma

Doğu Türkistan'da Olaylar Sürüyor


Çin işgal yönetiminin Doğu Türkistan’daki “Büyük Han Şövenizmi”ne dayalı, etnik temelli aşağılayıcı ve ayırımcı uygulamalarına karşı, Müslüman Uygur Türklerinin karşı koyma eylemleri sürüyor.Geçtiğimiz günlerde Doğu Türkistan'ın Yarkent şehrinde 5 büyük patlama meydana geldi. Bu patlamalarda Polis Müdürlüğü, Özel Polis Birliği Merkezi, Devlet Güvenlik Gurubu(İstihbarat Birimi), Doğalgaz Deposu hedef alındı. 

Geçtiğimiz günlerde Çin polisi 2 Uygur Türk'ünü silahla vurarak öldürmüştü. Doğu Türkistan'da hala Han Çinlileri ile Müslüman Doğu Türkistanlılar arasındaki yerel bazlı çatışmalar devam ediyor.


29 Mayıs 2014 Perşembe

Rusya-Ukrayna Sıcak Savaşı Olursa Avrupa Ekonomisi Etkilenir Mi?


Prof. Nourel Roubini, "Ukrayna ile Rusya arasında olası bir sıcak savaş Avrupa'yı resesyona düşürebilir." dedi. Ukrayna'yı piyasalar için uç risklerden biri olarak nitelendirirken "Bu Rusya ile Batı arasında yeni bir soğuk savaşın başlangıcı." yorumunda bulundu. Roubini "Bu süreç gerçek bir savaşa dönüşürse Rusya Avrupa'ya gaz akışını kesebilir ve bu da Avrupa'yı resesyona sürükleyebilir" öngörüsünde bulundu. Sıcak savaşın baz senaryosu olmadığını anlatan Roubini, Ukrayna'nın doğusunu işgal etmesi durumunda bunun gerçekleşebileceğini öngördü, gerilimin daha da artacağını iddia etti. Roubini, yaptırımların Avrupa'da toparlanmaya zarar verebileceğine dikkat çekerek "Euro bölgesinde toparlanma kırılgan ve kansız" dedi. Roubini bununla birlikte Çin ekonomisinde potansiyel bir yavaşlamanın ise piyasalarda henüz fiyatlanmadığını da vurguladı.

26 Mayıs 2014 Pazartesi

Çözümsüzlük Adası Kıbrıs


Çözümsüzlük Adası Kıbrıs

Kıbrıs adasında 1974 yılında barış harekatı yapıldı. Ada bu harekat sonucunda Kuzeyinde Türkler, Güneyinde Rumlar olmak üzere ikiye ayrıldılar. Bu harekatla adadaki çatışmalar sona erdi. Fakat savaş sonrasında bu kez toprak ve hakimiyet çözümsüzlüğü meydana geldi.  1974 harekatı sonrasında, Kıbrıs Türk tarafı ve Türkiye Ada’da yaşananlar ve gerçekler temelinde iki toplumlu, iki kesimli federasyon modelini benimsedi. İlk görüşmeler 1975 yılında başlamış ve belirli aralıklarla günümüze kadar gelmiştir. Bu görüşmelerin hiçbirinde çözüme yönelik sonuç alınamadı. 2004 yılında Annan Planı gereğince Adanın Türk ve Rum kesimi referanduma gitmiştir. Referandumda Türkler adanın birleşmesine evet deseler de Rumlar hayır demişlerdir. Daha sonraki Kıbrıs müzakerelerinden de günümüze kadar bir sonuç alınamadı.

Geçtiğimiz günlerde (22 Mayıs 2014) ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden Kıbrıs adasını ziyaret etti. Joe Biden'ın ziyaretiyle Kıbrıs 1962 yılından sonra ilk kez bir ABD Başkan Yardımcısını ağırlıyordu. Joe Biden iki tarafla da ayrı ayrı ve ortak görüşmelerde bulundu. İyi temennilerle görüşmeler sona erdi. Ele alınan konular arasında belki de en önemlisi kapalı olan Maraş bölgesinin açılabileceği oldu. Ayrıca görüşmelerde güven artırıcı önlemler ve enerji konuları da ele alındı. Kıbrıs görüşmelerinin temel başlıklarıyla basına yansıması sadece bunlar olsa da çözümün bir hayli uzağında olunması ise bir gerçektir. Çünkü toprak hakimiyetinden birleşik bir Kıbrıs mı olacağına kadar, enerji paylaşımlarından tarihsel sorunlara kadar bir çok sıkıntı ve çözümsüzlük Kıbrıs'ın her iki tarafını da uzun yıllar meşgul edecek gibi görünüyor.

24 Mayıs 2014 Cumartesi

The Israel’s Apology to Turkey and The Turkey-Israel Relations


The Israel’s Apology to Turkey and The Turkey-Israel Relations


Introduction
Turkey was the first country to recognize Israel in the Middle East. Israel was founded in 1948. Since that time until 2010, the relations with Turkey had problems, but maintained a normal level. On May 31 2010, Israel attacked the Turkish ships carrying aid products that was sent to Gaza. 9 Turkish citizens were killed, about 60 people were injured.[1]  Because of that incident , Turkish-Israel relations were negatively affected. In order to maintain the normal relationship, Israel and Turkey suggested some international law policies. In this context, Turkey requested Israel to apologize, pay compensation to the families of victims, and remove the inhumane blockade of Gaza. After the attack, Turkey's ambassador to Tel Aviv City Center has reduced the diplomatic relations with Israel.[2]

Due to the Jewish methodology of war, Israel was left alone in the middle east. The Arab Spring began in Tunisia led to overthrow of governments in many Arab countries. One of the negative effects of the Arab Spring is that Israel is in good relations with Egypt before Muhammad Mursi came to power.[3]

The Reasons Behind Israel Apology
Israel has lost its good relations with Egypt and Turkey. Hezbollah in Lebanon has gain power which led to Israel's security concerns. Moreover, Turkey's increasing power, being upright and stable in the face of Israel, Israel is still against the apology. Due to conflicts between two countries, United States of America was disturbed.[4]

"Prime Minister Netenyahu, during the President Obama’s visit to Israel on 22 March 2013, telephoned Prime Minister Erdoğan, in light of the Israel’s investigation into the Marmara incident, expressed Israel’s apology to the Turkish people for any mistakes led to the loss of life or injury. On behalf of the Turkish people, Prime Minister Erdoğan accepted this apology. Israel accepted paying compensation to the families of the victims. It pledged that restrictions regarding the entry of civilian goods into the Palestinian territories, including Gaza, had been substantially lifted and that this would continue as long as calm prevails. Within this framework, the two leaders agreed to work together to improve the situation in the Palestinian territories."[5]

The Future of Turkey-Israel
After the apology of the Israel, the Turkish-Israel relations is less tensed. However, relations still seem to be fragile due to aggressive policies followed by Israel's security concerns. The Turkish-Israeli trade volume exceeded $4 billion in 2012. Normalization of relations with Israel and Turkey will create a significant increase in the number of tourists coming to Turkey.[6]

Evaluation and Results
Israel's apology to Turkey is important for the normalization of relations with Israel. As long as Israel continued improvement of relations with Turkey, there will be a quiet air. This improvement will reflect positively on trade and tourism areas. In spite of Israel's apology, a fragile relations of the two countries was seen. Turkey-Israel relations will determine the course of peace and security.

Burak Geçkin



[1] Gaza Flotilla Raid, http://en.wikipedia.org/wiki/Gaza_flotilla_raid, Accessed On: 11 June 2013
[2] Turkey is withdrawing its ambassador in Israel, http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/ShowNew.aspx?id=14890116, Accessed On: 11 June 2013
[4] Israel, Apologize to Turkey Meaning, http://www.orsam.org.tr/tr/yazigoster.aspx?ID=4373, Accessed On: 11 June 2013
[5]Relations Between Turkey and Israel, http://www.mfa.gov.tr/relations-between-turkey-and-israel%20.en.mfa, Accessed On: 11 June 2013

Cengiz Mustafayev

Cengiz Mustafayev

Bir vatan aşkıydı onun yaptığı. Silahı ise kamerasıydı. Abisinin sahip olduğu kanalın merkezinde de durabilirdi. Nasıl olsa işten atılma gibi bir derdi de yoktu. Ama bunu yapmadı. Çünkü onu savaşın içine çeken bir duygu vardı. Ondaki bu duygunun adı ise vatanseverlikti. Çektiği görüntülerle Ermeni zalimliğini tüm dünyaya anlattı ve görevi başındayken zalimin kurşunuyla vuruldu daha sonra ise şehit oldu. Bu kahramanın adı Cengiz Mustafayev.

Doğumundan Şehadetine Cengiz Mustafayev

29 Ağustos 1960 tarihinde Astrahan ilinde bir askerin oğlu olarak dünyaya geldi. Ailesiyle 1964 yılında Bakü’ye göç etti. 1977 de ise Yasamal ilçesinde ki 167 sayılı okulu bitirdi. Özellikle de annesinin ısrarıyla 1977 yılında Azerbaycan Tıp Enstitüsüne başladı. Çünkü Annesi hekim olmasını çok istiyordu. Mezun olduktan sonra Cengiz üç yıl doktor olarak görev yaptı. Ama onun aklında ve gönlünde hep gazetecilik isteği yatıyordu. Cengiz Mustafayev çalışkan ve başarılı bir kişiliğinin yanı sıra; lider ve sosyal bir kişiliğe de sahipti. Bu kişiliğinden dolayı çevresinde bir çok kişiyi toplayabildi. Ve 1985 yılında oluşturduğu ‘’Cengi’’ birliği ile Azerbaycan gençlerini çevresine topladı. Burada ki faaliyetleriyle de Azerbaycan gençlerinin lideri konumuna geldi. Azerbaycan gençleri onunla hem bağımsızlık için örgütlendi, hem de bağımsızlık yolunda bilgi sahibi oldu.

Cengiz, doktor olsa da onun gazetecilik hevesi hiç bitmemişti. 20 Ocak 1990’da Rus Ordusunun Bakü’de Azerbaycan Türklerine uyguladığı şiddeti Cengiz kamerasına kaydetmişti. Böylece gazetecilik mesleğine adımını atmış oldu.1991 yılından itibaren ise gazeteciliği icra etmeye başlamıştı.

Savaş, Cengiz ve Vatanseverlik

Cengiz Mustafayev 1991’den itibaren Azerbaycan Devlet Televizyonunda muhabir olarak çalışmaya başladı. Kısa zamanda önemli röportajlarıyla öne çıktı. Sadece Azerbaycan ile kalmadı. Yaptığı röportajlar tüm dünya basınında yer aldı. Ama Cengiz haberlerini özgürce yapamıyordu. Hep bir engelle karşılaşıyordu. Bunun sebebi ise Sovyetler döneminde uygulanan sıkı bir sansürdü. Bu sansür nedeniyle haberlerini daha rahat yapabilmek için kendisine bir stüdyo kurdu. Cengiz Mustafayev 1992 yılına kadar cephedeki savaştan görüntüleri, haberleri ve röportajları yayınladı. Ama dünya onu asıl Hocalı katliamını ve sonrasının görüntüleriyle tanımıştı. Cengiz Hocalıya ağlayarak gelmişti görüntüleri çekerken de gözyaşlarını tutamamıştı, çünkü halkı işkenceyle vahşice öldürülmüştü dayanamamıştı buna. Cengiz Mustafayev’in bu görüntüleriyle Ermenistan’ın dünyada ki imajı yerle bir olmuştu. Vatan aşığıydı Cengiz. Sadece kamerayla görüntüleri çekmedi, röportajlar yapmadı. Cephede savaştı da Cengiz. Ama bu cephe bu savaş onu bu dünyadan ayırdı hem de çok sevdiği kamerası açıkken düşman kurşununun hedefi oldu. 15 Haziran 1992’ de Hocalının Nahçivanlı köyünde çatışmayı görüntülerken vuruldu ve yaralandı sonra ise hayata gözlerini yumdu. Kamerası açıkken son sözü ise öldüm olmuştur.

Ardından Kalan ve Sonrası

Cengiz bugün yaşasaydı 52 yaşında olacaktı. Cengiz’in ardından yadigar kalan bir oğlu var. Adı Fuad Mustafayev. Umarım Fuad’ta babasının izinden gider ve ülkesine faydalı biri olur. 6 Ekim 1992’de Cengiz Mustafayev Azerbaycan Milli Kahramanlığı adına layık görüldü. Mezarı Bakü’deki şehitler mezarlığına defnedildi.
Cengiz Mustafayev’in adı Bakü’deki bir meydanda, Azerbaycan gemilerinin birinde, ANS’ın radyo istasyonunda ve hatıralarımızda yaşıyor. Cengiz’in bir büstü de Azerbaycan Askeri lisesine kondu.

Cengiz Mustafayev’i vatanseverliğiyle, yaptıklarıyla ve kişiliğiyle Azerbaycan ve bütün Türk Dünyası örnek almalıdır.

Burak Geçkin

1848 Devrimleri ve Paris Komünü tam anlamıyla kapitalizm karşıtı bir ayaklanma mıdır?

1848 Devrimleri ve Paris Komünü tam anlamıyla kapitalizm karşıtı bir ayaklanma mıdır?



1848 Devrimleri Avrupa’nın birçok ülkesinde ortaya çıkan ayaklanmalar, devrimler ve özgürlük hareketleridir. Paris Komünü ise Fransa’da 1871 yılında meydana gelen sosyalist bir harekettir.

1848 Devrimlerinin nedenlerinden en önemlisi, bu dönemde Avrupa’da Sanayi Devrimi tamamlanmıştır, sanayicilerin ve şirketlerin gelirleri büyük ölçüde artmıştır ve bu gelir artışından halk pay alamamıştır. Bir diğer neden ise hızlı artan nüfustur, Hızlı artan nüfusla birlikte insanların çoğu işsiz kalmıştır ayrıca toprak yetersizliğine yol açmıştır ve böylece gıda sıkıntısı baş göstermiştir. 1848 Devrimlerinin başka bir nedeni de işçilerin çok uzun sürelerde, sağlıksız ve güvenliksiz koşullar altında, çok ucuza çalıştırılmasıdır. Bu da işçilerin zorlu koşullarda yaşamlarını sürdürdüğünü göstermektedir. Sanayi Devrimiyle birlikte küçük esnaf büyük zarara uğramıştır. Vasıflı işçi konumundan vasıfsız işçi konumuna düşmüşlerdir.

1871 yılında meydana gelen Paris Komünü ise sosyalist bir harekettir. Paris Komününe sebebiyet veren nedenler ise şunlardır;
1-) Fransa-Prusya Savaşı: Fransa bu savaşı kaybetmiştir. Komün hareketi de savaş sırasında başlamıştır. Savaşla birlikte Fransa’da gıda sıkıntısı başlamıştır. Zamanla Paris’te zengin ile yoksul arasında uçurum artmıştır. Bu savaşın ekonomik yükü de yine halka yüklenmiştir. Vergiler artırılmıştır.
2-) Fransa’ meclisinde halkın temsilcilerinin olmamasıdır. Meclis üyelerinin çoğu Kral yanlısıdır. Ayrıca burjuva da mecliste etkin bir rol oynamaktadır.
3-) Bir başka nedense göçtür. Sanayinin gelişmesiyle birlikte insanlar köylerden kentlere göç etmişler ve köylerdeki tarım üretimi büyük oranda azalmıştır. Buna bağlı olarak da gıda sorunları başlamıştır.

Bu iki devrim kısmen Kapitalizm karşıtı ayaklanmalardır. Çünkü gelişen sanayi Avrupa’da küçük işletmeleri etkilemiştir. İşçileri ise yaşamlarını zor şartlar altında idare eden bireylere dönüştürmüştür. Bu nedenler kapitalizmle ilgilidir, fakat 1848 devrimlerinde toplumsal, sosyal ve siyasal sorunları da göz ardı etmememiz gerekir. Paris Komününde en önemli nedenler sosyal sorunlardır. Çünkü savaşın kaybedilmesi halka toplumsal açıdan da ağır yükler getirmiştir.

Türkiye’de Lobicilik ve Baskı Grupları


Türkiye’de Lobicilik ve Baskı Grupları

Liberal çoğulcu ve demokratik sistemlere özgü ve demokratikleşme yolunda son derece önemli olan baskı gruplarının yasama üzerindeki etkileri günümüzde çokça tartışılan bir konudur.
Ortak bir çıkar ve amaç etrafında toplanan siyasal karar alma sürecini etkileme amacını taşıyan örgütlenmelere baskı grubu veya çıkar grubu denmektedir. Türkiye’de lobicilik de bu anlamda kullanılan bir kavram olsa da; bu kavram asıl karşılığını ABD deki lobicilik sisteminde Yahudi Lobisi, Ermeni Lobisi, Türk Lobisi gibi lobicilik faaliyetleriyle bizzat karar alma sürecini etkileme yönüyle göstermektedir.
Milbrath, “The Washington Lobbyists” adlı çalışmasında özel kurum ve kuruluşların bir takım çevrelerce veya kişilerce etkilenmeye çalışılmasını lobicilik tanımının kapsamı dışında tutmaktadır. Lobi eylemlerinin baştan itibaren hükümet kararlarını etkilemek amacıyla planlandığını ve uygulandığını belirtir. Bu açıdan da sonuç olarak hükümet kararlarını etkileyen, fakat baştan bu amaçla yönlendirilip uygulamaya konmamış eylemler de lobicilik sayılmamaktadır. Ayrıca lobicilik, vatandaşla karar vericiler arasındaki iletişimi kuracak aracı konumunda olmalı veya temsilcileri aracılığıyla bunu yapması gerekir.

Baskı gruplarının ise temel unsurları; toplumdaki sosyal güçlerin bilinçli örgütlenmesidir. Kendi çıkarları doğrultusunda toplumsal çıkarlarını iktidara iletmektir. Kitlenin gerçek iradesini belirleyen ve yönetime meşruluk kazandıran çoğulcu grupların varlığıdır.
Türkiye’de baskı gruplarının oluşumu, tarihsel sürecin sosyo-ekonomik yapısının değişmesi ile ve devamı ile başlar. Osmanlı’da meşrutiyet zamanında[1] oluşmaya başlayan baskı grupları cumhuriyetin kurulması ve ardından çok partili rejime geçilmesiyle birlikte sayıca ve önem olarak artmıştır.




[1] Osmanlı da Baskı Gruplarının Rolü, http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/19/1152/13554.pdf, Erişim Tarihi:5 Ocak 2014Türkiye’de ve dünyada baskı gruplarının etkinliği birçok nedene bağlı olmaktadır. Bu nedenler; parti sistemi türü, baskı grupları ve siyasi partiler arasındaki ilişkiler, siyasal kültür, baskı grubunun yapısı, üye sayısı, mali kaynaklar, örgütlenme, sosyal statü, liderlik, kitle iletişim araçları üzerindeki etkileri sıralayabiliriz.[1] Türkiye’deki baskı gruplarının ve dünyadaki diğer baskı gruplarının etkileme yöntemleri ve araçları vardır. Bu yöntemlerden en önemlisi ise ikna yöntemidir. İkna ile etkilemek istedikleri kişi ya da kurumları taleplerinin haklılığına inandırmaktır. Bu konuda birçok rapor ve araştırma yayınlamaktadır. Böylece karşı tarafı etkilemeye çalışmaktadırlar.
Baskı gruplarının diğer etkileme yöntemleri ise; Siyasî Partiler Kanalıyla Dolaylı Müdahale, Kitle İletişim Yoluyla Dolaylı Etki ve Kamuoyunu Etkileme, Doğrudan Hareketler ve Protesto yöntemleridir. Baskı gruplarının ayrıca yasadışı etkileme yöntemleri de vardır. Bunlar; Hükûmet Faaliyetlerini Baltalama ve Malî Sabotaj, rüşvet ve tehdit yöntemleri olmaktadır.[2]
Türkiye’deki Baskı Grupları ekonomik, kültürel, eğitim, sosyal, dini vb birçok açıdan oluşmaktadırlar. Genel Olarak;
  • ·         İşverenler ( Büyük Endüstri Sahipleri, Ticaret ve Sanayi Odaları, Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği)
  • ·         Çiftçiler (Kooperatifler, Birlikler)
  • ·         Serbest Meslek Kuruluşları (Barolar, Tabip Odaları)
  • ·         İşçiler (Sendikalar)
  • ·         Milli konular ( Eski Muharipler, emekliler)
  • ·         Dini konular (Tarikatlar)
  • ·         Medya Grupları
  • ·         Ahlaki konular (Saygısızlıkla Savaş Derneği, Misyoner Kurumları)
  • ·         Dernekler[3]
  • ·         Gençlik ve Öğrenci Kuruluşları
  • ·         Silahlı Kuvvetler

Yukarıdaki bu baskı grupları örgütlenmelere göre oluşmuştur;[4] bunların dışında dernekler, vakıflar, Sendikalar ve Barolardır.[5]
Türkiye’de baskı gruplarının başlıcaları ise İşçi Sendikaları, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği, Türk Sanayicileri ve İş Adamları Derneğidir.
İşçi Sendikaları; Türkiye’deki işçi sendikalarının geçmişi Osmanlı’ya kadar dayanmaktadır. Cumhuriyet döneminin ilk dönemlerinde işçilerin sendikal hakları yoktu. Fakat çok partili hayata geçmesiyle beraber 1945 yılında Çalışma Bakanlığı kuruldu. Buna müteakip 1946 yılında da İşçi Sigortaları Kurumu (SSK) kuruldu. Böylece işçiler bir takım güvence elde etmeye başlamışlardı. 1947 yılında Sendikalar Kanunu çıkarılsa da sendikalara grev hakkı tanımıyordu. Tüm bunlara rağmen Türkiye’deki sendikal hareketler hızlanmıştı ve 1952’de TÜRK-İŞ kuruldu.[6] 1961 Anayasasıyla birlikte Anayasa’da sendika kurma ve grev hakkı güvenceye kavuşturulmuştur. 1963’te yeni bir Sendikalar Kanunu ve Toplu İş Sözleşmesiyle Grev ve Lokavt Kanunu çıkarılmıştır. Buna paralel olarak da sendikalar baskı grubu niteliği kazanmıştır.
Türkiye’de sendikalar siyasal süreci de etkilemektedirler. Buna örnek olarak partilerin sendikalar için milletvekili kontenjanı ayırması, seçim zamanlarında sendikalarla siyasi partilerin iş birliğine gitmesi, ya da işçi haklarına karşı tutumda olan partilere destek verilmemesi bunlara en iyi örneklerdir. Ayrıca sendikalar hükümetlerle maaş görüşmeleri ve iş sözleşmeleri görüşmeleri yapabilmektedirler. Türkiye’de sendikalar partilerin gündeme getirdiği ve kendilerini de yakından ilgilendiren konularda gösteri yürüyüşleri, mitingler ve toplantılar da düzenlemişlerdir.
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği(TOBB); Osmanlı zamanında Islahat Fermanından sonra Tüccar ve Sanayicilerin örgütlenmesi,  Cumhuriyet döneminde de devam etmiş ve bu amaçla kanunlar çıkarılmıştır. Böylece Türkiye özel sektörün girişimlerini desteklemiştir. Türkiye’de odalar ve borsalar özel sektörün gelişmesini sağlamak, Türk özel sektörünü yurt dışında temsil etmek ve geliştirmek amacıyla 6 Şubat 1952 tarihinde bugünkü adıyla, “Türkiye Ticaret Sanayi, Deniz Ticaret Odaları ve Ticaret Borsaları Birliği’ni (TOBB) kurdular.[7] TOBB’un temel hedefleri arasında da; odalar ve borsalar arasındaki birlik ve dayanışma ile ticaret ve sanayiin genel menfaatler çerçevesinde gelişmesini sağlamak, mesleki faaliyetleri kolaylaştırmak, halkla olan ilişkilerde güveni hâkim kılmak, meslek disiplin ve ahlakını korumak yer almaktadır. TOBB; Türkiye’nin ekonomik sorunlarıyla ilgili toplantılar düzenlemekte, şehir gezileri yapmakta, çözüm önerilerini medya aracılığıyla kamuoyuna sunmaktadır.
Türk Sanayicileri ve İş Adamları Derneği (TÜSİAD);  1971 yılında kurulan TÜSİAD, sanayi meslek kuruluşları, ticaret ve sanayi hayatına engel olabilecek her türlü problemi, hükümet, parlamento ve kamuoyu nezdinde yaptıkları çeşitli çalışmalarla kolayca çözümlemek amacıyla kurulmuştur. İlk olarak çıkar amaçlı bir grup olan TÜSİAD, zamanla güçlenerek baskı grubu niteliğini oluşturmuştur. TÜSİAD, Türkiye’nin en büyük sanayicilerinden iki yüze yakınını temsil eden bir kuruluştur. TÜSİAD, siyasal iktidarı, düzenlediği gezi, toplantı ve panellerle etkilemekte, ayrıca sorunların ve çözüm önerilerinin kamuoyuna sunulduğu gazete, dergi ve kitap gibi yayınlarla da görüşlerini dile getirmektedirler.[8] TÜSİAD, yalnızca İstanbul’da faaliyet gösteren ve en zenginler olan iş adamları üye olabilmektedir. Türkiye’de TÜSİAD’ın bu özelliğinden dolayı birçok benzeri sanayici ve iş adamları dernekleri kurtulmuştur.
Türkiye’de Holdingler de güçlü oluşumlardır. Karar alma mekanizmalarında etkinlerdir. Siyasi seçim süreçlerinde Holdingler kendi çıkarlarına daha yakın partileri desteklemektedirler. Partiler ise holdinglerin maddi ve manevi desteklerini arkalarına alarak seçimlerde güç toplamaktadırlar. Ayrıca bazı güçlü holdinglerin medya kuruluşları vardır. Bu medya kuruluşlarıyla da siyasi partilere seçim zamanında ve sonrasında da destek sağlayabilirler, ya da bir kararı, kanunu eleştirebilirler. Böylece de büyük holding kuruluşları siyasal yapıda etkin bir konumdadırlar.
Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD);  5 Mayıs 1990 tarihinde kurulan MÜSİAD[9], Türkiye’de siyasal alanda etkili olan bir ekonomik amaçlı kuruluştur. Bu amaçla MÜSİAD üyeleri ülkede ekonominin gelişmesi, sorunların çözümünü ve piyasanın gelişimini hedeflemektedir. Bunları gerçekleştirmek için, siyasetçiler ve bürokratlarla görüşmekte böylece de onlarla fikir alışverişi yapmaktadırlar. Ayrıca seminerler, toplantılar ve geziler düzenlemekte, fikirlerini, önerilerini ve görüşlerini ise yayınladıkları dergilerle açıklamaktadırlar.
Medya Grupları; Türkiye’de daha çok holdinglere bağlı olan medya grupları Türk siyasi konularında, karar alma ve seçimlerde en etkin olan organlardır.
Türkiye’de sivil toplum, siyasi partileri, vakıfları, dernekleri, sanayi ve ticaret odalarını, meslek örgütlerini, üniversiteleri, sendikaları, içine alır. Bu nedenle Türkiye’de dernekler sivil toplumun bir parçasıdır. Türkiye’de dernekler kar amacı gütmeyen kuruluşlardır. Dernekler çok çeşitli alanlarda faaliyetlerde bulunmaktadırlar. Bu faaliyetleri sonucu ekonomik anlamda bazı etkilerde ortaya çıkmaktadır. Derneklerin bazı faaliyetleri sonucu ekonomik alandaki etkilerinden biriside gelir dağılımının düzeltilmesine yönelik olanıdır. Dernekler; Hayır işleri ve gönüllü faaliyetlere yönelik harcamalar, eğitim ve araştırmaya yönelik harcamalar, sağlık harcamaları, sosyal hizmetler harcamaları yaparlar. Kısaca Türkiye’de dernekler Sivil toplum ise gönüllülük esasına dayanan, kar amacı gütmeyen, genelde bürokratik olmayan esnek bir yapıya sahip olan, karar ve uygulamalarda katılımcı yaklaşımı benimseyen örgütlenmelerdir.[10]
Türkiye’de Vakıflar; Çok uzun yıllara dayanan bir geçmişe sahip gruplardır. Günümüzde anayasal olarak düzenleme ve yapılanmaya tabiidirler. Türkiye’deki bütün vakıflar 1924 yılında kurulan Vakıflar Genel Müdürlüğüne bağlı konumdadır.[11] Vakıflar toplumun kalkınmasında etkili kurumlar olmuştur. Ayrıca toplulukların kaynaşmasında ve sosyal hayatta da etkindir. Siyasi rol olarak Türkiye’de azınlık vakıfları ve sosyal vakıflar faal ve aktif durumdadırlar.
Barolar; Avukatlık mesleğinin dayanışması, güçlendirilmesi, korunması ve geliştirilmesi için kurulan hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını savunan ve koruyan tüzel kişiliğe sahip kamusal niteliği haiz bağımsız, demokratik nitelikteki meslek kuruluşlarıdır. Kamu Kurumu niteliğini taşımaktadırlar. Türkiye Anayasasının 135. Maddesinde belirtilmiştir.[12] Böylece Sivil Toplum Kuruluşlarından farklı konumdadır. Bu amaçlarla 7 Temmuz 1969 tarihinde kurulan Türkiye Barolar Birliği çok etkin bir siyasi çizgi izlemektedir.[13] Türkiye Barolar Birliği mesleki ve ekonomik çıkarların yanı sıra demokratik taleplerde de bulunan bir kurum olmaktadır. Türkiye’de anayasal kararlarda, hukuki düzenlemelerde ayrıca demokrasinin ve insan haklarının daha iyi uygulanabilmesi için önemli kurumlardır ve bu alanlarda etkin bir konumdadırlar.
Sonuç
Türkiye'de lobicilik ve baskı gruplarının gelişmesi demokrasisinin gelişmesine paralel olarak gerçekleşmektedir. Baskı grupları temel olarak karar alma mekanizmasını etkileme gücüne sahipken, lobiler ise baskı gruplarının çıkarlarına uygun kanunlar çıkarılmasını sağlayan faaliyetler bütünü olmaktadır. Türkiye'de baskı gruplarının sayısı fazladır. Fakat karar alma mekanizmasını etkileme gücüne sahip belirli kurum ve kuruluşlar bulunmaktadır. Bu kurumlar TÜSİAD, TOBB, MÜSİAD gibi özellikle ekonomik örgütlenmelerdir. Ama bu ekonomik amaçlı örgütlenmelerin yanı sıra medya gücüne sahip örgütlenmelerde ve buna bağlı holdinglerde oldukça güçlü konumdadırlar. Türkiye’de baskı grupları olarak dini cemaatlerde önemli bir konumdadır. Fakat demokrasinin daha iyi yerleşmesiyle birlikte dini cemaatlerin etkinliği azalacaktır. Türkiye'de bir diğer güçlü konumdaki baskı grupları olarak Barolar Birliği önemli bir kurum olmaktadır. Özellikle siyasal mekanizmaların işleyişini ve kararlarını demokratik ilkeler ve insan hakları açısından ele almaktadır. Buna uygun olarak da görüş bildirmektedir. Türkiye'de etkin sayılacak son baskı grupları ise sendikalardır. Sendikalar özellikle hükümetle maaş artışı vb. konularda görüşmelerde bulunmaktadırlar. Türkiye'de bunların dışında siyasal mekanizmanın kararlarını ciddi oranda etkileyebilen kuruluş bulunmamaktadır. Baskı gruplarının orta ölçekte geliştiğini varsayarsak Türkiye'de lobiciliğin neredeyse hiç bir örneğinin olmadığını görürüz. Küçük çaptaki, bürokrasi, eski dostluklar, hemşerilik bağı ve karar alıcıyla yakın görüşmeler dışında Lobiciliğe benzer herhangi bir faaliyet bulunmamaktadır. Lobicilik gibi önemli bir kavramın eksikliği demokratik değerlerle ve gelişmişlikle yakından ilgilidir. Türkiye lobicilik konusunda Avrupa ve ABD'nin oldukça gerisindedir. Türkiye’de lobiciliğin etkili olabilmesi için lobi kuruluşları teşvik edilmeli, buna paralel olarak da lobilerin görünümleri, davranışları ve söylemlerinin geliştirilmesi önem teşkil etmektedir.
Türkiye'de baskı grupları ve lobiciliğin gelişmesi için demokratik ilkelerin en iyi biçimde uygulanması temel kriterdir. Türkiye'de lobiciliğin ve baskı gruplarının başarılı olabilmesi ve daha iyi gelişebilmesinin bir diğer yönü de 'konunun ve kararın' halkın çıkarlarına ters düşmemesi ve bu konuda kamuoyunun iyi aydınlatılması gereklidir. Yine Türkiye’de lobicilik faaliyetlerine olumsuz bakıldığından dolayı Lobiciliğin doğal ve gerekli olduğunun halka ve vatandaşlara anlatılması ve zamanla bütün topluma bu bilincin yayılması büyük önem arz etmektedir.  
Türkiye demokratik gelişimlerini sürdürmeli, bu konudaki siyasal sorunları ortadan kaldırmalı, demokratik gelişmenin katkılarını daha iyi anlamalıdır. Bu konuda da Lobicilik ve faaliyetleri ile ilgili bir kanun çıkarılmalıdır. Ayrıca baskı gruplarının kamuoyu nezdinde daha da öneminin ve gelişmesinin artırılmasına destek verilmelidir. Bu çalışmalar ve faaliyetler için medya çok önemli bir araçtır. Medyanın doğru kullanımıyla Baskı grupları ve lobicilik halka daha iyi aktarılmalıdır. Böylece Sivil Toplumun rolü artacaktır.       



[1] Baskı Gruplarının Etkinliğini Belirleyen Faktörler ve Baskı Yöntemleri, http://www.akademiktisat.net/calisma/kamu_yonetim/baski_grup_ekaplan.htm, Erişim Tarihi:3 Ocak 2014
[2] Baskı Gruplarının Siyasal İktidar Üzerine Etkileri, http://www.journals.istanbul.edu.tr/tr/index.php/iletisim/article/viewFile/15540/14723, Erişim Tarihi:2 Ocak 2014
[3] Arı, T. , Avrasya Dosyası: Türkiye-ABD İlişkileri, Cilt 11, Sayı 2, (2005), ss. 6-29
[5] T.C. Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu Araştırma Raporu, http://www.tccb.gov.tr/ddk/ddk41.pdf, Erişim Tarihi:6 Ocak 2014
[6] TÜRKİŞ, http://www.turkis.org.tr/, Erişim Tarihi:6 Ocak 2014
[7] Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği, http://www.tobb.org.tr/Sayfalar/AmaciveYapisi.php, Erişim Tarihi: 20 Ocak 2014
[8] TÜSİAD, http://www.tusiad.org.tr/, Erişim Tarihi: 20 Ocak 2014
[9] MÜSİAD, http://www.musiad.org.tr/tr-tr/musiadla-tanisin, Erişim Tarihi: 25 Ocak 2014
[10] Derneklerin Ülke Ekonomisindeki Yeri ve Önemi, http://www.icisleri.gov.tr/ortak_icerik/www.icisleri/tez12.pdf, Erişim Tarihi: 20 Ocak 2014
[11]Vakıflar Genel Müdürlüğü, http://www.vgm.gov.tr/sayfa.aspx?Id=36, Erişim Tarihi: 21 Ocak 2014
[12] T.C. Anayasası 135. Madde, http://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/anayasa.maddeler?p3=135, Erişim Tarihi:9 Ocak 2014
[13] Türkiye Barolar Birliği, http://www.barobirlik.org.tr/Detay5416.tbb, Erişim Tarihi: 25 Ocak 2014 

23 Mayıs 2014 Cuma

Diplomasi Nedir?





Diplomasi, dış politikada sorunların barışçıl yöntemlerle ve müzakereler yoluyla çözülmesini ifade etmektedir. Diplomat veye diplomatik temsilci ise bu süreçte yer alan kişi ve kurumları ifade etmektedir. Hititlerin Kadeş Antlaşması tarihin bilinen ilk yazılı diplomasisidir.


Diplomasi türleri;
İkili diplomasi,
Çoklu diplomasi,
Konferans diplomasisi,
Parlementer diplomasi,
Doruk diplomasisi olarak farklılaşmaktadır.


Diplomasiyi uygulayanlara diplomat ya da bürokrat denir. Diplomatlar başka bir ülkeye kendi ülkesini politik, askeri, sanat, iş ve ticaret alanlarında temsil etmek ve diplomasiyi uygulamak için o ülkede bulunur. Bir savaş sırasında devlet düşman devletteki tüm diplomat, bürokrat, elçi ve sefirlerini geri çeker.